Türk Kadınları Erdoğan’ın Bıraktığı Mirasla Boğuşuyor
30 Eylül 2014
Yazan: HalimaKazem@HalimaKazem
Eski başbakan ve şimdiki cumhurbaşkanı, Türk kadınlarına başa çıkılacak sorunlar ve bazı haklar karışımı bir çıkın bıraktı.
İSTANBUL-Erdoğan’ın Türkiye’nin ilk seçilmiş cumhurbaşkanı olarak dizginleri ele almasını takiben kadın hakları aktivistleri, cinsiyete ilişkin görüşleriyle kadınlara karşı şiddetin artarak devamını tetiklediğini söylemekteler.
“Kadın Öldürmeye Son” adlı İstanbul merkezli kadın hakları örgütünün basın sözcüsü ve kadın hakları aktivistiFikriye Yılmaz, bu konuda şöyle diyor: “Kadınları şiddete karşı koruyan güçlü kanunlarımız var, ancak bu kanun maddeleri ne polis, ne de mahkemelerce etkin ve sürekli olarak uygulanıyor.”
Yılmaz ve diğer kadın hakları liderlerine göre kültürümüzde kadına karşı şiddete karşı bir lakaydı olması ve Erdoğan ile iktidardaki AKP’li diğer yandaşların aleni olarak ayrılıkçı ve kadın düşmanı söylemleri, tepeden başlayarakbu eylemlere göz yumulduğunun göstergesidir.
Türk parlamentosu üyesi ve bir kadın hakları lideri olan Melda Onur, “Hükümetin kadın hakları konusunda söylemlerini değiştirmesi şarttır. [Hükümet yetkilileri] kanaat önderleridir ve kamuoyu oluşmasında etkin rol oynarlar,” demektedir.
Onur, Türkiye’nin en büyük partisinin, Erdoğan’ın muhafazakar partisi AKP’nin karşısındaki ana muhalefeti oluşturan Cumhuriyet Halk Partisi üyesidir.
Eylül Ayı İnsan Hakları İzleme raporu ülkede, “kadına karşı şiddete karşı bir cezasızlık düzeninin gelişmesi” de dahil, sayısız hak ihlalleri yapıldığını belirtmektedir.
Temmuz’da, AKP’nin kurucusu ve başbakan yardımcılarından Bülent Arınç’ın Ramazan Bayramı kutlaması için yaptığı bir konuşmada kadınlar ”iffetli” olmalı, toplum içinde ve özel yaşamdaki davranışları arasındaki farka dikkat etmeli, “toplum içinde kahkahayla gülmemeli” sözleri, sosyal medyada epey gürültü kopartmıştı.
Kadınlar reaksiyonlarını, sosyal medyada kahkaha atan resimlerini paylaşarak ve Arınç’ı kendilerine karşı şiddeti tahrik etmekle suçlayarak, gösterdiler.
Bu sözler 10 Ağustos’taki cumhurbaşkanı seçimleri öncesinde de protestolara neden oldu. Yüzlerce protestocu yurttaş seçimlerden günlerce önce İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde gösteriler yaparken Onur da, “Haklarınızın geri alınmasına izin vermeyin, direnin” çağrısında bulunarak “Kadın cinayetlerini durdurun, kahkahaları değil,” diyordu.
El Cezire hem Türk Emniyet Teşkilatı, hem Aile ve Sosyal Planlama Bakanlığı ve hem de Kadından Sorumlu Genel Müdürlük’le iletişim kurmaya çalıştıysa da hiç birinden yanıt alamadı.
Şiddetin Geçmişi
Onur ve bir grup kadın hakları aktivisti, gösterinin ertesi günü ayrımcılık ve nefreti teşvik ettiği gerekçeleriyle Arınç aleyhinde suç duyurusunda bulundular. Onur, bunun sebebini, bu sözlerin bir şiddeti tetiklemesi halinde ellerinde bir başvuru olması, şeklinde açıkladı. “O söylem sonucu bir kadın öldürüldüğünde kim sorumlu tutulacak?” diye sordu.
7 Ağustos’ta Erdoğan-2003 den 2014 e kadar Türkiye’nin başbakanı-gazeteci Amberin Zaman’ı “gazeteci kisvesi altında gizlenen edepsiz bir militan” diyerek haşladı ve onu “yerini bil” sözleriyle sert şekilde uyardı.
Erdoğan’ın bu patlaması, Economist’in Türkiye muhabiri Zaman’ın muhalefet partilerinden birinin başkanı ile yaptığı konuşmaya reaksiyon olarak yorumlandı.
Economist, köşe yazısıyla Erdoğan’ı “Yaptıklarınızı anlattığı için Müslüman bir kadını linç ediyorsunuz. Çünkü kadınlar sadece sessiz hedef olabilirler, değil mi?” şeklinde yanıtlayan Zaman’ın, arkasında durdu.
Dünya Ekonomik Forum’un 2013 Cinsiyet Ayrımı Endeksi’ne göre Türkiye, 2006 ya göre 15 sıra gerileyerek 136 ülke arasında 120. liğe düşmüştür. 2011 Birleşmiş Milletler raporunda yer alan ‘yakın ilişkide olduğu erkek tarafından maruz kaldığı fiziksel şiddet oranı’ sıralamasında da Türkiye’nin durumu pek farklı değildir:Oran, A.B.D. nin yaklaşık 2, bazı Avrupa ülkelerinin ise neredeyse 3 katıdır.
Türk haber ve savunma sitelerinden biri olan Bianet’e göre, 2014 ün ilk sekiz ayında erkekler tarafından öldürülen kadın sayısı 184 olup 417 kadın da bir erkeğin şiddetine maruz kalmıştır.
Yılmaz’ın ifade ettiği kadarıyla “Kadınların yüzde 50 den fazlasının öldürülme nedeni kocalarının, eski zamanlardan kalma düşüncelerle, kadınların boşanarak özgür olmak isteğine karşı çıkmalarıdır.”
Yılmaz’ın grubu, Türkiye’deki kadın cinayetlerini takip edip polisin ve mahkemelerin olayları soruşturup suçluları yakalayarak cezalandırılmasını sağlamak için çalışmaktadır.
“Devlet kadın katillerine en ağır cezaların verilmesini sağlamalıdır,” şeklinde konuşan Hatice Serlvaraj Haziran’da kocası tarafından öldürülen kardeşi YasmineVarici’nin fotoğrafını tutarken “Kardeşimin katilini adalete teslim etmeden ölmeyeceğim,” demektedir.
Eşitlik sadece lafta mı?
Onur ve diğer kadın liderler için kritik an, 2010 da Erdoğan’ın bir grup kadın hakları kuruluşunun temsilcisine, cinsiyet eşitliğine inanmadığını, söylediği zamandı. Bir yıl sonra da Aile ve Kadından
Sorumlu Bakanlığın adı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirildi.
Kadın hakları grupları “kadın” sözcüğünün bakanlığın adından çıkartılmasının, devletin kadını birey olarak değil sadece anne, eş ya da ailenin bir parçası olarak gördüğünü ima ettiğini söyleyerek protesto ettiler.
Onur’un bildirdiğine göre, bu değişimden kısa süre sonra parlamentodaki cinsiyet eşitliği komisyonunun adı da Eşit Fırsat Yaratma Komisyonu olarak değiştirildi.
Yılmaz’dan alınan bilgilere göre, Türkiye’de kadına karşı şiddet artmakta ve bazı hallerde hane içi tacizin sosyal anlamda kabul görmesi de cinsiyet ayrımcılığına dönük şiddetin resmi olarak bildirilmemesini teşvik etmektedir.
A.B.D. dış işleri bakanlığının 2013 yılı Türkiye insan haklarına ilişkin raporu şöyledir: Gerek Devletin mevcut yasaları etkin ya da tam anlamıyla icra etmekteki yetersizliği, ya da kurbanları koruyamaması; gerekse de kurbanların utanç ya da kısas nedeniyle başlarına geleni ancak günler hatta haftalar sonra resmi makamlara bildirmesi, suçluların etkin şekilde kovuşturulmaması sonucunu doğurmaktadır.”
Karışık bir miras
Erdoğan daha önce de kadınları açıkça cezalandırmaktan çekinmemişti.
2012 de kürtajın cinayet olduğu söylemiyle dört haftadan sonraki gebeliklerde kürtajı yasaklama ve kürtajı 10 haftayla sınırlayan kanunun değiştirilmesi tehditlerini savurdu.
2013 Ağustos’unda Uluslararası Aile ve Sosyal Politikalar Zirve’sinde konuşan Erdoğan, Türkiye’de nüfus artışının devamı için ailelerin en az üç çocuk yapmalarını istedi.
Medyada çıkan haberlere göre genç üniversite öğrencisi kızlara eş ararken fazla “ince eleyip sık dokumamalarını” tembih etmiş ve “Teklif geldiğinde evlenin,” demiştir.
Yılmaz, yeni başbakan Ahmet Davutoğlu döneminde de değişiklik beklemenin pek gerçekçi olmadığını ifade etmektedir.
“Doğrusu Davutoğlu’nun kadın konusunda Erdoğan’dan bir farkı olacağını düşünmüyoruz çünkü kendisi Erdoğan politikalarını takip edecektir,” demektedir.
Erdoğan hükümetinin şiddete maruz kalan kadınların korunmasına yönelik bazı kanunları çıkarttığını söylemeden geçemeyiz. 2011 de başörtülü kızların üniversiteye gidemeyişinin önündeki engelin kaldırılmasını takiben 2013 de kamu alanında çalışan kadınlara da başörtüsü serbest bırakılmıştır.
Erdoğan’ı laik olmamakla suçlayanların iddiası, söz konusu değişikliklerin kadın haklarına ilişkin samimi bir niyetten ziyade politik hesaplara dayandığıdır.
Merkezi İstanbul’da olup politikada aktif kadın sayısını artırmayı ve onların birlikte çalışmalarını amaçlayan Kader adlı STK’nın eski başkanı psikiyatr Çiğdem Aydın, “AKP 2002 de iktidara geldiğinde hedefinde Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne sokmak vardı. Kadın hakları dahil bazı konularda hızla yapılan olumlu reformların ardındaki esas neden buydu,” demektedir. Aydın’a göre o sıralarda Erdoğan hangi tarafa yöneleceğinin hesaplarını yapmaktaydı-laiklere mi, yoksa politika dahil toplumsal her alanda İslami değerlere uyulmasını isteyen Müslümanlara mı?
“Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi kısa zamanda kabul edeceğine dair hiçbir işaretin görünmediği bir katılım süreci ve Orta Doğu’da politik iklimin bozulmasıyla,” diye devam eder Aydın, “ Erdoğan ve AKP, özellikle kadın hakları konusunda, rotayı çevirdi. “
“Umutlarımız Türkiye’nin laiklik ve İslamı birlikte götüren rol model bir ülke olmayı sürdürmesi yönündeyken, Erdoğan daha İslamcı, muhafazakar ve despot olan farklı bir yolu seçti.” Aydın’a göre alınan bu pozisyon, onların muhafazakar görüşüne daha uygundu.
“Yetkililer [canilere] katı davranmıyorlar…Söz konusu suçları işleyenler [kadınlara karşı] caza görmeyecekleri ya da haklarında kovuşturma yapılmayacağı inancıyla cesaretleniyorlar,” diyor 8 Ağustos gösterisine katılan 29 yaşındaki Nazar Bağcı.
“Giderek daha fazla kişinin kadınların kendi hakimiyetleri altında olduğuna inandığını ve eğer onlar [kadınlar] söylenenin aksine bir şey yaparlarsa öldürülmeyi bile hak ederler,” düşüncesinin yerleştiğini düşünüyorum diyor Bağcı.